Cuma, Eylül 08, 2006

Patates

Patates: Tarlada yetiştiği zaman yerin altında kalan kısmı daha büyük olduğu için o kısmının tüketilmesine karar verilen, önceleri sadece yemeğin fazla tuzunu almak için ev hanımları tarafından kullanılan fakat daha sonraları içerisindeki nişasta oranının çok fazla olduğu tespit edilince bilimum yemeklerde aranjman olarak kullanılmaya başlanan, hatta soyulduktan sonra ince ve uzun şekillerde kesilip, kızartılınca gayet uslu durduğu keşfedilince 'fast-food'ların vazgeçilmez aragazı aperatifi haline gelen bitki...

Bilindiği gibi bu bitki genel yapı itibariyle çuvallar içerisinde taşınır ve satılır. Rutubetli ortama gelmez, kendisi mütemadiyen düz duvara tırmanır vaziyette bulunduğu için rutubet anında çillenir ve üremeye pardon filizlenmeye başlar. Kısaca, bitkinin kendisi tohum olarak da kullanılabilir.
Köz içerisinde kor ateşte pişirilmiş halinden tutun, ince ince kıyılıp kızartılmasına, sahanda yumurta ve peynir ile oluşturduğu müthiş sinerjiye ve hatta haşlandıktan sonra sopa atılırcasına ezilip, yumuşakça halinde kullanılmasına kadar her türlü türevi alınan, integral hesaplarında kullanılan, sağından atılıp solundan geçilen patatesin beni ilgilendiren kısmı ise tamamen farklı bir özelliğidir; bırakılınca durur patates... Olduğu yerde kalır, kıpırdamaz yığılır kalır. Etliye sütlüye karışamaz, lafa girmek şöyle dursun gık dese kesiverirler ümüğünü, etki edemez yüzyıllar boyu tarihin gelişim sürecine, biri tutup da başkasının kafasına kafasına atana kadar.

İşte, biz de bu duruma geldik. Hiçbir etkide bulunamaz, kılımızı kıpırdamaz olduk, hayatımızda gelişen, değişen olgulara karşı patates gibi bakar kaldık. Edirne'den öteye geçemedik netekim her zaman olduğu gibi, yok aslında geçtik de, adamlar paket yapıp, geri yolladılar: 'İvedi kargo, elden teslim.' Altına da not düştüler hem de: 'Rutubetli ortamlardan uzak, serin ve kuru yerde saklayınız.' Sonra; viskozitesi orta seviyedeki, kara sıvının gözünü kırpmadan yaptığı katliamın seyrine daldık. Ama biz Avrupalıyız değil mi? Hani şu on iki yıldızlı yuvarlağın içindeyiz.


Sanki, uyanmanın zamanı gelmiş de geçmiş haberimiz yok, içinde bulunduğumuz çuvalın üzerine eski battaniyeleri kapatmışlar da gözümüzün önündekilerden haberimiz yok, ama olsun biz nişastalıyız, bize birşey olmaz. Ne de olsa biz, 'fast-food kültürü'nün ayrılmaz parçasıyız...

0 Eleştiri: