Cuma, Mayıs 30, 2008

Ah!

hayat burnumuzun dibinden bir film şeridi gibi hızlı, boğazın akıntıları kadar soğuk ve karışık akıp giderken; ne halt yemeye ettiğimizi bile bilemeden, avazımız çıktığı kadar sustuk gözlerimizin tam da bebeklerine baka baka.

tüm dileklerimizi, isteklerimizi, öfkelerimizi ve çığlıklarımızı zihnimizin en karanlık dehlizlerinde, tırnaklarımız marifetiyle içimizde bir yerlerde açtığımız yaralara kustuk. kustuk ve bekledik antiseptik dökülmüş yaralarımız gibi sıhhat bulup, iyileşmesini.

ham incir sütü dökülmüş yaralar kadar morarırken içimiz, biz elimizdeki bozuk paralarla ciklet alıyormuşçasına merhametsiz harcadık vaadedilmeden hediye edilmiş zamanı.

gün gelip de iltihapların verdiği acıyla kıvranmaya başlayınca cânına düşkün yürek, elimize her geçirdiğimiz yumuşak yaprağa sildik gözyaşımızı. sildik ve kapattık rahatlattık sandığımız göz kapaklarımızı. belki de ısırgandı, hiç düşünemedik yaprakları.

sırtımıza bindirildikçe hediye edilmiş zamanın ağırlığı, yükü altında güçsüzce yığılan toy katırlar kadar düşünemedik yükümüzün hayrını; yığıldık ve kaldık.

oysa elimde bir dünüm vardı, bugünü yaşamama yardım eden; bir de bu anım. yarın bana hiç verilmedi ve vaad edilmedi.

yarın olma olasılığının ilham edilmesi bile beni ne çok değiştirdi..

Cuma, Mayıs 16, 2008

Şalter

Hani halk arasında şalter olarak da bilinebilen elektrik sigorta alternatif ve doğru akım devrelerinde kullanılan cihazları ve bu cihazlara mahsus iletkenleri, aşırı akımlardan koruyarak devreleri ve cihazı hasardan kurtaran açma elamanları diye bilinir.. Sigortalar evlerde, elektrik santrallarında, endüstri tesislerinde kumanda panolarında, elektrikle çalışan bütün aletlerde kullanılır ki ani yüksek akımda yahut uzun süreli limit akımda, sigorta devreyi kesecek olan mekanizmayı öyle ya da böyle tetikleyerek devreyi keser ve daha fazla akım gitmesine engel olur.

Tahminime göre biz beynini aktif olarak kullanabilen yaratıklarda elektrik akımlarının türevleri ile çalışıyor olduğumuza göre bir takım sigortavari elemanlara sahibiz içerilerde bir yerlerde. Ani, yüksek yahut sürekli gelen akınlarda bu eleman koşar gider ve yetkili mercilere haber vererek türlü şekilde iletişimde olan noktaların iletişimini, etkileşimini keserek bir nevi imdada yetişir.

Hele bir de böyle gelip giden ani ve yüksek akımların etkisini arttıracak türlü katalizörlerle desteklenen olaylarda durum sanki bir miktar daha farklı cereyan ediyormuş gibi hissediyorum. Hissediyorum diyorum zira bir ya da sayılarını tahmin edemediğim bir kaç sigorta elemanı görevlerini itina ile yerine getirmiş gibi geliyor bana ve hatta hala daha ilgili elemanlardan haber alınamıyor olması içimde derhal arama kurtarma ekiplerine haber verilmesi ve bir acil müdahale ekibi kurularak duruma el koyması sağlanması gerektiği konusunda ince ince dürtüklüyor, yetmiyor aba altından sopa dahi gösteriyor.

Sigortalar atıp, şalterler indiği zaman önce elektriğe bağlı aletlerin bağlantısı kesilir ve şalter o şekilde kaldırılır ki olası bir aksaklıkta edevata zeval gelmesin.

Ben de ne yapmam gerektiğini düşünüyorum şu sıra, ince ince. Hangi edevatların akımla olan bağlantısını kesmeli ve hatta kaldırıp tavan arasına kaldırmalı onu tartışıyorum kendi içimde.

Hadi bakalım, şimdi sigara bul ki içesin.

Perşembe, Mayıs 15, 2008

Senfonik şarkılar çalıyor içimde

herkese selamlar edip, güler bir yüzle sohbet etmek gibi bir istek büyüyor içimde.

biliyorum ki ben olmadığım sürece çok şey kaçacak orada, üzülüyorum sırf bu nedenle.

hani biliyorum ya gözden ırak olunca insanın gönülden de uzaklaştığını, daha da üzülüyorum ileriyi düşündükçe.

içimde bir sıkıntı var. bu sefer sebebini bildiğim. gözlerimde bir yığıntı var, görmesinler diye gizlediğim.

bir şarkı çalasım var, silip silip yeniden başlamasını istediğim.

dostlarımı göresim var, kulak kesilip dinlemek istediğim.

isteklerim var evet ve sabırsızım bu konuda ama sabırlı olmak gerek, birinci kural olarak bildiğim.

şimdi gözlerimi kapatıp, uyumam gerek. istemiyorum.

ve ardından fonda senfonik bir ritim başlıyor, hani az önce dinlemek istediğim.

evet, hani uçurum demişti ya düşünür, seviyorsan yükseklerde yaşamayı, bir çift kanadın da olmalı!

çok sorum var. hani, nerede, kim, nasıl, neden diye başlayabildiğim ve aralarına "ama"ları yerleştirip, hiç beklenmedik bir anda orta yere koyup her şeyi berbat edebileceğim.

evet, sevdik uçurumları hiç olmadığı kadar!
bizi çeken ne yükseklerdi, ne de rüzgarın serinliği...

konuşmam gerek.
tüm bildiklerimi ardı sıra dizmeliyim.
hayır, belki de susmalıyım.
ya da dökmeliyim tüm yaşlarımı, kurutmalıyım içimi.

evet, hayat bize oyun oynuyor olabilir.
hayır, biz hayat denen oyunda oynuyor olabiliriz.

silemiyorum, başa dönemiyorum.
yapamıyorum, özlüyorum.

aklıma bir zaman ettiğim laflar geliyor, afallıyorum. evet, hayat diye yazılagelmiş bir oyunda olduğumuzdan süpheleniyorum.

bugün, o gün, son günmüş.

uzatmak istiyorum ellerimi, her bir şeyi unutup. tutup, çekip getirmek istiyorum yanına gidemediklerimi.

ne ben inanabiliyorum yapabileceğime, ne duyanlar gülmeden edebiliyor.

evet, biz zevk aldık diğerlerinin bulunmaktan zevk aldığı o yüksek yardan atlamaktan.

gitmek,
kalmak.

biz uçurumların meltem esintili yüksekliğinden yerin toprak kokulu sertliğine çakılmayı sevdik.

biz, uçurumları sevdik kanatlarımız olmadan.

gülüyorum.
söylesem mı?
ağlasam mı?

Salı, Mayıs 06, 2008

ben bir mülteciyim

Ben bir mülteciyim
Kendi yüreğimden başka
Sığınacak yerim yok yurdum yok

Ben bir mülteciyim
Yüreğime sığındım
Burda savaş çıksa bile ölen yok

Tüm hayallerin sonsuzluğa
Ve sona erebildiği yerdeyim
Tüm niyetlerin bedenleri varmışcasına
Görülebildiği bir yerdeyim

Ben bir mülteciyim
Yüreğimde yaşıyorum
Esir değil kul hiç değil
Kendimde yaşıyorum

Ben bir mülteciyim
Burda aslında sınır yok
Kazanmak kaybetmek yok
Bu güçten daha büyük güç yok

Artık eminim her şey içimde filizlenip
İstersem büyüyor bakmazsam çürüyor
Aşil topuğum aşktı,
Başka yüreklerde mutlu olmadım, yaşayamadım

Oysa içimde ne ok var ne de atan
Ne yön ne arka ön
İster yaşa ister sön

Ben bir mülteciyim
Yüreğimde yaşıyorum
Esir değil kul hiç değil
Kendimde yaşıyorum

Ben bir mülteciyim
Burda aslında sınır yok
Kazanmak kaybetmek yok
Bu güçten daha büyük güç yok

Ben bir mülteciyim
Kendi yüreğimden başka
Sığınacak yerim yok yurdum yok

Tüm kitapların arasında kurutulup saklanan
Anılarla dolu bir yerdeyim
Tüm sözcüklerin cümlelerden kurtulmuş gibi
İncitmeden özgür kalabildiği yerdeyim

Cuma, Mayıs 02, 2008

Yazıyorum bakmadan

Cemali'nin söylediğini düşünerek açtığım bir şarkı çalıyor kulaklarımda...

Gözlerim kötü. Düşlerim; onlar daha da kötü.

Parçalansam, yıpransam, yok olsam, bir hiç olsam...

Sever misin o zaman diyor mikrofondaki ses, sever misin o zaman.

İçimin sıkıntısını anlatmaya yetmeyecek bu beyaz satırlar. Parmaklarımın güçlerinin yettiği kadar sert vurduğu şu klavyenin gücü yetse tüm bu satırları doldurduğum kargacık karakterlerle anlamsız bir siyaha boyamak geçerdi içimden.

Simsiyah...

Güzel sesleri bulunan bir kadının fırtınası başlıyor kulaklarımda. Senfonik bir başlangıç içimdeki bu anlamsız coşkunun sebebi. Karşımda uzanmış biri, penceredeki anlamsız ışıkları izlediğini düşünüyor.

İçimden daha da anlamsız sözler sarfetmek, bağırıp, önüme gelen duvarları yumruklamak, yıkmak, parçalamak geçiyor...

Basar giderim diyor...

Giderim.

Bir mankafa edasıyla bindiğim atımla, barbarlaşmış gözlerim ve sıktığım yumruğumla sokaklar ortasındaki anlamsız kavgalara dalıp korku salmaktan başka birşey geçmiyor kana susamış gönlümden.

Sol ayağımın sallantısı müziğin ritmine bir türlü uymayan bir tik tavrı ile hareket ediyor.

Ben de bir mülteci miyim?

Silip silip baştan yazmak, çizmek, boyamak ve yeniden silmek istiyorum; kısıtlı yeteneklerim izin vermiyor.

Siliyorum, bir sonraki damlanın akıp gitmesine izin vererek.

Gücün var mı? İnci taneleri için?

Cesaret? Esamesi okunmuyor şu sıralar. Kümesine tilki dalmış bir tavuk kadar korkak ve savunmasız hissediyorum.

Yorgun gibiyim. Duygularım alt üst, karmakarışık.

Sildim, baştan başlayabilmeyi diliyorum...

Sol ayağımdaki ritimden yoksun titreme bedenimin üst yarısına geçiyor. Gözlerimin önünde bir siper olmasından başka hiç bir yanını sevmediğim gözlüklerim yine görevini başarıyla yapıyor gibi.

Hayatı sıfırlamak, sil baştan...

Her şeyi unutmak geçiyor içimden. Yapamadığımı gördükçe kahrediyorum, bildiğimi düşündüğüm tüm küfürlerin bir bir ağzıma gelmesini sağlayarak..

Ne yazdığımdan haberdar oluyorum, ne arkamda bıraktığım siyah kelimelerden ne önüme çıkacakları biliyorum.

Silmek...

Vurmak, kırmak...

Bağırışlar.

Bilgisayarımın gücü yettiğince bağırmasını sağlıyorum. Duymak değil, düşüncelerimde kalmasını dahi istemiyorum. Korkuyorum düşlerime düşmelerinden.

Defter olsam, satır satır güzel kelimeler üzerime dizilse...

Yıpransam, parçalansam, bir hiç, ah bir hiç olabilsem...

Güzel bir kadın sesi geliyor kulaklarıma. Aşk, aşık, dağları aşsam ya da yanıp, düşüp, ağlasam...

Şarkıya ayrılmış sürenin sonuna gelirken sessizleşen vokallere kızarak en başına taşıyorum içimi hüzünlendiren nağmeleri.

Daha fazla duymak istemiyorum, dinlemiyorum.

Kulaklarımın önüne kurduğum bariyerler bir bir aşılıyor aman verilmeden...

Defter olsam. Karalansam, anlamsız renklerle boyansam...

Yıpransam, parçalansam, yok olsam, bir hiç olabilsem...

Kim?

Çırpınsam, düşsem, inlesem, ağlasam, yansam...

Severler mi ki o zaman?

Ne yazdığımı bilmeden dinlemeye devam ediyorum, kendi kendime Cemali olduğunu düşündüğüm vokalleri. Pencereden bakıp gözlerimi indiriyorum, baktığı görüntüleri dalgalanan gözlerimi.

Kendimi Bülent Ortaçgil olduğuna inandırdığım bir gitaristin notaları çalınırken kulaklarıma, beni büyük gürültülerin bir başkasından koruduklarını gördükçe üzüntülerim artıyor.

Çöllere düşüp, çırpınsam...

Yansam, sana yansam, susuzluktan kavrulsam...

Severler mi o zaman...

Bitiyor. Bitmesine dayanamadığımı farkediyorum bir kez daha başlamasını sağlayarak.

Dayanamıyorum. İşitmek istemiyorum tek bir kelimeyi, engel olmuyor kulaklarım. Tıpkı aradaki duvarların, kapıların yapmadığı gibi.

Süslü kelimeler bulup, her birini özenle bir bir dizsem...

Derdinle dolup, dağları aşsam...

Olur mu, aşık olsam?

Olmuyor, silip başa alsam...

Yine olmuyor. Artık ne başa alasım geliyor içimden, ne göz yaşlarımı engellemeye çaba göstermek.

Cesaretim kalmadı. Konuşamıyorum.

Gözlerimi kapatıp, çıkıyorum bir üst kata çıkması adına dualar edip kurbanlar verdiğim ahşap merdivenleri, gıcırdamasına hiç aldırmadan...

Önüme her ne çıkarsa selam verip, devam etmek istiyorum ben.