Cuma, Mayıs 30, 2008

Ah!

hayat burnumuzun dibinden bir film şeridi gibi hızlı, boğazın akıntıları kadar soğuk ve karışık akıp giderken; ne halt yemeye ettiğimizi bile bilemeden, avazımız çıktığı kadar sustuk gözlerimizin tam da bebeklerine baka baka.

tüm dileklerimizi, isteklerimizi, öfkelerimizi ve çığlıklarımızı zihnimizin en karanlık dehlizlerinde, tırnaklarımız marifetiyle içimizde bir yerlerde açtığımız yaralara kustuk. kustuk ve bekledik antiseptik dökülmüş yaralarımız gibi sıhhat bulup, iyileşmesini.

ham incir sütü dökülmüş yaralar kadar morarırken içimiz, biz elimizdeki bozuk paralarla ciklet alıyormuşçasına merhametsiz harcadık vaadedilmeden hediye edilmiş zamanı.

gün gelip de iltihapların verdiği acıyla kıvranmaya başlayınca cânına düşkün yürek, elimize her geçirdiğimiz yumuşak yaprağa sildik gözyaşımızı. sildik ve kapattık rahatlattık sandığımız göz kapaklarımızı. belki de ısırgandı, hiç düşünemedik yaprakları.

sırtımıza bindirildikçe hediye edilmiş zamanın ağırlığı, yükü altında güçsüzce yığılan toy katırlar kadar düşünemedik yükümüzün hayrını; yığıldık ve kaldık.

oysa elimde bir dünüm vardı, bugünü yaşamama yardım eden; bir de bu anım. yarın bana hiç verilmedi ve vaad edilmedi.

yarın olma olasılığının ilham edilmesi bile beni ne çok değiştirdi..

0 Eleştiri: