tag:blogger.com,1999:blog-54723909616513596832024-03-14T15:46:05.686+03:00ŞizomunfreniBen, kendim ve siz, </ br>
biz, onlar, şunlar, bunlar,</ br>
kenardakiler, kaldırımdakiler, </ br>
içerdekiler, ortadakiler, yandakiler, </ br>
geridekiler, ileridekiler, içindekiler, kı..</ br>cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.comBlogger51125tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-36641667260060655162008-12-03T04:27:00.001+02:002008-12-03T04:29:04.513+02:00TaşındıkArtık gevezelik hayatımıza <a href="http://sizomunfreni.yavuzyilmaz.net">http://sizomunfreni.yavuzyilmaz.net</a> adresinde devam ediyoruz.cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-70486551047475473882008-11-27T19:01:00.003+02:002008-11-27T19:07:13.046+02:00Çerez Kavanozu Hipotezi<a href="http://www.sosyomat.com/etiket/çerez-tabağı-teoremi">Çerez tabağı teoremi</a> üzerine çok düşündük; teoriyi geliştirerek bir adım ileriye götürmek adına mesai harcadık ve yeni varsayımlar ortaya <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/%C3%A7erez-taba%C4%9F%C4%B1-teoremi/sabit/3646113">attık:</a><br /><br />Bu tabakların içerisinde, hani neyse idare ederiz, olsun olsun bu da yenir elbet şeklindeki <span class="Apple-style-span" style="color: rgb(255, 102, 0);">fukara avuntularıyla uzanılan beyaz leblebilerin deniz kenarından toplanmış çakıltaşı kıvamında çıkma ihtimali</span> vardır ki; bu ihtimal <span class="Apple-style-span" style="color: rgb(255, 102, 0);">her çerez tabağında, en az tabağa uzanma ihtimali olan kişi sayısı kadar taş gibi beyaz leblebi bulunur</span> varsayımıyla açıklanmaktadır.<br /><br /><a href="http://www.sosyomat.com/etiket/%C3%A7erez-taba%C4%9F%C4%B1-teoremi/sabit/3646333">Sorular sorduk:</a>, cevaplarını bulduk:<br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(255, 102, 0);"><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;">En az leblebi ve fıstık denen çerezlerin görünümlerinin arasındaki uçurum kadar onları tadan insanlara yaşattıkları zevkler arasında da bir uçurum mevcuttur</span>.</span><br /><br />Ve yılmadık, yine sorduk:<br /><br /><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;">Peki buradan yola çıkarak, çerez tabağında aranılan şeyin aslında fıstık olmadığı ve kişinin o anlık ağzındaki tat bozukluğunu düzeltmeye en uygun çerez nevî olduğu sonucuna vara bilir miyiz?</span><br /><br />Sonunda karanlığın ortasında parlayan turuncu, sıcak ışığa ölümüne uçan yusufçuklar gibi tünelin sonunda gördüğümüz ışığı hayatın anlamına bir kenarından <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/%C3%A7erez-taba%C4%9F%C4%B1-teoremi/sabit/3646593">iliştirdik:</a><br /><br /><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;">Karşında gördüğün beyaz ışığın tünelin sonundaki ışık olduğunu düşünebilirsin elbette. Ancak unutmamak lazım ki <span class="Apple-style-span" style="color: rgb(255, 102, 0);">gördüğün parlaklığın tünelin sonundaki ışık olma ihtimali, o tünelden geçen tren seferlerinin sayısıyla ters orantılıdır.</span></span><br /><br /><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;">Diyeceğim şu ki; birgün barmenin onüne koyduğu çerez tabağında fıstıktan başka çerez olmayabilir. İşte o vakit, eline aldığın fıstıkların yenebilir olma ihtimali devreye girer ki bu ihtimali hesaplarken fıstıkların senden hoşlanıp hoşlanmadığı düşüncesi ile başbaşa kalabilirsin. İşte bu noktada fıstıkların seni seçtiğini düşünecek kadar içmiş bile olabilirsin.</span><br /><br />Hayat, lineer olduğu iddia edilen zamanın çizgisinde kendi halinde ilerken, nereden geldiği meçhul atakların hedefi olduğu açıktır ve bu sebeple uzun süreli sessizliklerin ardından fırtına bulutları altına esir düşmüş denizler kadar dalgalı zamanların gelmesi yüksek ihtimallidir.<br /><br />Bunu geçtiğimiz asrın pesimist düşünürü <span class="Apple-style-span" style="color: rgb(255, 102, 0);">Yüzbaşı Murphy</span> daha kısa ve öz açıklamıştır:<br /><br /><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;">"Er ya da geç olası en kötü koşullar zincirlemesi vuku bulacaktır."</span><br /><br /><span class="Apple-style-span" style=""><span class="Apple-style-span" style=""><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204);">Der ki; eser miktarda karışık çerezin birarada bulunduğu dar ağızlı bir kavanozun çalkalanması suretiyle alt-üst edilmesi ihtimali, aynı kavanozda parmakların ulaşabildiği derinlikte bulunan fıstık miktarı ile ters orantılıdır.</span></span></span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204);"><br /><br />Parmakların ulaşabileceği yakınlıktaki fıstık miktarı ne kadar yüksekse hayatının alt üst edilme ihtimali o kadar uzaktır. Kavanozun kapağını kapatmak ise içindeki çerezlerin bayatlamasına sebep olacaktır.<br /></span><br /><div><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;">(Beyaz leblebi severlerin sokağın köşesindeki dükkana bakmalarını tavsiye ediyoruz.)<br /></span><br /></div>cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-25204688530970100712008-11-24T04:45:00.002+02:002008-11-26T17:31:31.223+02:00buraya kadar geldik kardeşim güle oynaya, bundan sonrası zaten hava civaDaha evvel hiç güneşten ısınmış mıcırımtrak çakıltaşlarının üzerinde yalınayak yürümüşlüğün var mıdır? Bu konuda çok büyük tecrübelere sahip olduğumdan sormuyorum elbette. Aklıma geldi, düşünüyorum kendi kendime.<br /><br />Nereden çıktığını ben de pek bilmiyorum, öyle durup dururken çıktı, sabah kalkıp da aynaya baktığında dün olmayan bir sivilceyi farketmek gibi belki. Yağmurun ince damlalarının, yüzüne yüzüne esen soğuk rüzgarla birleşerek yüzünü gözünü çizdiği alacakaranlık günde, soförün yanındaki koltuğa oturmak suretiyle bindiğin ticari takside belki soförün sigara ikramından, belki de kasetçaların üstünden bir yerden esen o sıcak rüzgardan sebep kendini bir hayli rahatlamış hissedip de konuşmaya, bir çözüm bulmaktan çok sırtındaki yükünü azaltma niyetiyle anlatmaya başlamak gibi bir durum gibi sanki.<br /><br />Ne idi? Hah! Evet, daha evvel hiç güneşten ısınmış mıcırımtrak çakıltaşlarının üzerinde yalınayak yürümüşlüğün var mıdır diye sormuştum. Taşların beyaz yahut griye çalan mavi olmasının bir önemi yok.<br /><br />Hani böyle rahat rahat yürümeye başladığını hissettiğinde içlerinden pek de haşarı olanlarından biri ayağına batıverir bir anda. Ani ve hızlı bir iç çekiş ardından çok fazla umursamamaya çalışarak diğer adımını atmaya devam edersin, <span style="color: rgb(255, 153, 0);">buraya kadar geldik kardeşim güle oynaya, bundan sonrası zaten hava civa</span>dır belki de, hani şu çakılları ısıtan güneşin altında kaynamaya yüz tutmuş akılda.<br /><br />Diğer ayağını uzatıp da yere bastığın anda bir diğer muzır taş yine ayağına batar, üstelik tam ortayerine, hani hassas olan yere işte...<br /><br />Artık adımlarını daha bir korkak atmaya başlamışsındır. Güneşin zihni iyiden iyiye pişirip doğru düşünmesini engellemesinden midir, yoksa kendini bilmez bir diğer mıcırın daha ayak tabanlarından birinde kendine yer edinmeye çalışmasından mı korkarsın bilinmese de artık adımlarını daha bir korkak atmaya başlamışsındır ve şu bir gerçektir ki artık adımların eskisi kadar sert ve sağlam basamıyordur yere.<br /><br />Ve yol boyunca her iki adımda bir, mıcırlar ayağına batmaya devam edecektir...cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-75439391446572140192008-05-30T23:57:00.000+03:002008-05-30T23:58:16.410+03:00Ah!hayat burnumuzun dibinden bir film şeridi gibi hızlı, boğazın akıntıları kadar soğuk ve karışık akıp giderken; ne halt yemeye ettiğimizi bile bilemeden, avazımız çıktığı kadar sustuk gözlerimizin tam da bebeklerine baka baka.<br /><br />tüm dileklerimizi, isteklerimizi, öfkelerimizi ve çığlıklarımızı zihnimizin en karanlık dehlizlerinde, tırnaklarımız marifetiyle içimizde bir yerlerde açtığımız yaralara kustuk. kustuk ve bekledik antiseptik dökülmüş yaralarımız gibi sıhhat bulup, iyileşmesini.<br /><br />ham incir sütü dökülmüş yaralar kadar morarırken içimiz, biz elimizdeki bozuk paralarla ciklet alıyormuşçasına merhametsiz harcadık vaadedilmeden hediye edilmiş zamanı.<br /><br />gün gelip de iltihapların verdiği acıyla kıvranmaya başlayınca cânına düşkün yürek, elimize her geçirdiğimiz yumuşak yaprağa sildik gözyaşımızı. sildik ve kapattık rahatlattık sandığımız göz kapaklarımızı. belki de ısırgandı, hiç düşünemedik yaprakları.<br /><br />sırtımıza bindirildikçe hediye edilmiş zamanın ağırlığı, yükü altında güçsüzce yığılan toy katırlar kadar düşünemedik yükümüzün hayrını; yığıldık ve kaldık.<br /><br />oysa elimde bir dünüm vardı, bugünü yaşamama yardım eden; bir de bu anım. yarın bana hiç verilmedi ve vaad edilmedi.<br /><br />yarın olma olasılığının ilham edilmesi bile beni ne çok değiştirdi..cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-10917365114787831732008-05-16T17:51:00.000+03:002008-05-16T17:52:15.599+03:00ŞalterHani halk arasında şalter olarak da bilinebilen elektrik sigorta alternatif ve doğru akım devrelerinde kullanılan cihazları ve bu cihazlara mahsus iletkenleri, aşırı akımlardan koruyarak devreleri ve cihazı hasardan kurtaran açma elamanları diye bilinir.. Sigortalar evlerde, elektrik santrallarında, endüstri tesislerinde kumanda panolarında, elektrikle çalışan bütün aletlerde kullanılır ki ani yüksek akımda yahut uzun süreli limit akımda, sigorta devreyi kesecek olan mekanizmayı öyle ya da böyle tetikleyerek devreyi keser ve daha fazla akım gitmesine engel olur.<br /><br />Tahminime göre biz beynini aktif olarak kullanabilen yaratıklarda elektrik akımlarının türevleri ile çalışıyor olduğumuza göre bir takım sigortavari elemanlara sahibiz içerilerde bir yerlerde. Ani, yüksek yahut sürekli gelen akınlarda bu eleman koşar gider ve yetkili mercilere haber vererek türlü şekilde iletişimde olan noktaların iletişimini, etkileşimini keserek bir nevi imdada yetişir.<br /><br />Hele bir de böyle gelip giden ani ve yüksek akımların etkisini arttıracak türlü katalizörlerle desteklenen olaylarda durum sanki bir miktar daha farklı cereyan ediyormuş gibi hissediyorum. Hissediyorum diyorum zira bir ya da sayılarını tahmin edemediğim bir kaç sigorta elemanı görevlerini itina ile yerine getirmiş gibi geliyor bana ve hatta hala daha ilgili elemanlardan haber alınamıyor olması içimde derhal arama kurtarma ekiplerine haber verilmesi ve bir acil müdahale ekibi kurularak duruma el koyması sağlanması gerektiği konusunda ince ince dürtüklüyor, yetmiyor aba altından sopa dahi gösteriyor.<br /><br />Sigortalar atıp, şalterler indiği zaman önce elektriğe bağlı aletlerin bağlantısı kesilir ve şalter o şekilde kaldırılır ki olası bir aksaklıkta edevata zeval gelmesin.<br /><br />Ben de ne yapmam gerektiğini düşünüyorum şu sıra, ince ince. Hangi edevatların akımla olan bağlantısını kesmeli ve hatta kaldırıp tavan arasına kaldırmalı onu tartışıyorum kendi içimde.<br /><br />Hadi bakalım, şimdi sigara bul ki içesin.cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-9297070846137362242008-05-15T21:11:00.001+03:002008-05-15T21:12:26.073+03:00Senfonik şarkılar çalıyor içimdeherkese selamlar edip, güler bir yüzle sohbet etmek gibi bir istek büyüyor içimde.<br /><br />biliyorum ki ben olmadığım sürece çok şey kaçacak orada, üzülüyorum sırf bu nedenle.<br /><br />hani biliyorum ya gözden ırak olunca insanın gönülden de uzaklaştığını, daha da üzülüyorum ileriyi düşündükçe.<br /><br />içimde bir sıkıntı var. bu sefer sebebini bildiğim. gözlerimde bir yığıntı var, görmesinler diye gizlediğim.<br /><br />bir şarkı çalasım var, silip silip yeniden başlamasını istediğim.<br /><br />dostlarımı göresim var, kulak kesilip dinlemek istediğim.<br /><br />isteklerim var evet ve sabırsızım bu konuda ama sabırlı olmak gerek, birinci kural olarak bildiğim.<br /><br />şimdi gözlerimi kapatıp, uyumam gerek. istemiyorum.<br /><br />ve ardından fonda senfonik bir ritim başlıyor, hani az önce dinlemek istediğim.<br /><br />evet, hani uçurum demişti ya düşünür, seviyorsan yükseklerde yaşamayı, bir çift kanadın da olmalı!<br /><br />çok sorum var. hani, nerede, kim, nasıl, neden diye başlayabildiğim ve aralarına "ama"ları yerleştirip, hiç beklenmedik bir anda orta yere koyup her şeyi berbat edebileceğim.<br /><br />evet, sevdik uçurumları hiç olmadığı kadar! <br />bizi çeken ne yükseklerdi, ne de rüzgarın serinliği...<br /><br />konuşmam gerek.<br />tüm bildiklerimi ardı sıra dizmeliyim.<br />hayır, belki de susmalıyım.<br />ya da dökmeliyim tüm yaşlarımı, kurutmalıyım içimi.<br /><br />evet, hayat bize oyun oynuyor olabilir.<br />hayır, biz hayat denen oyunda oynuyor olabiliriz.<br /><br />silemiyorum, başa dönemiyorum. <br />yapamıyorum, özlüyorum.<br /><br />aklıma bir zaman ettiğim laflar geliyor, afallıyorum. evet, hayat diye yazılagelmiş bir oyunda olduğumuzdan süpheleniyorum.<br /><br />bugün, o gün, son günmüş.<br /><br />uzatmak istiyorum ellerimi, her bir şeyi unutup. tutup, çekip getirmek istiyorum yanına gidemediklerimi.<br /><br />ne ben inanabiliyorum yapabileceğime, ne duyanlar gülmeden edebiliyor.<br /><br />evet, biz zevk aldık diğerlerinin bulunmaktan zevk aldığı o yüksek yardan atlamaktan.<br /><br />gitmek,<br />kalmak.<br /><br />biz uçurumların meltem esintili yüksekliğinden yerin toprak kokulu sertliğine çakılmayı sevdik.<br /><br />biz, uçurumları sevdik kanatlarımız olmadan.<br /><br />gülüyorum.<br />söylesem mı?<br />ağlasam mı?cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-53413773030241538812008-05-06T00:38:00.000+03:002008-05-06T00:39:20.436+03:00ben bir mülteciyimBen bir mülteciyim <br />Kendi yüreğimden başka <br />Sığınacak yerim yok yurdum yok <br /><br />Ben bir mülteciyim <br />Yüreğime sığındım <br />Burda savaş çıksa bile ölen yok <br /><br />Tüm hayallerin sonsuzluğa <br />Ve sona erebildiği yerdeyim <br />Tüm niyetlerin bedenleri varmışcasına <br />Görülebildiği bir yerdeyim <br /><br />Ben bir mülteciyim <br />Yüreğimde yaşıyorum <br />Esir değil kul hiç değil <br />Kendimde yaşıyorum <br /><br />Ben bir mülteciyim <br />Burda aslında sınır yok <br />Kazanmak kaybetmek yok <br />Bu güçten daha büyük güç yok <br /><br />Artık eminim her şey içimde filizlenip <br />İstersem büyüyor bakmazsam çürüyor <br />Aşil topuğum aşktı, <br />Başka yüreklerde mutlu olmadım, yaşayamadım <br /><br />Oysa içimde ne ok var ne de atan <br />Ne yön ne arka ön <br />İster yaşa ister sön <br /><br />Ben bir mülteciyim <br />Yüreğimde yaşıyorum <br />Esir değil kul hiç değil <br />Kendimde yaşıyorum <br /><br />Ben bir mülteciyim <br />Burda aslında sınır yok <br />Kazanmak kaybetmek yok <br />Bu güçten daha büyük güç yok <br /><br />Ben bir mülteciyim <br />Kendi yüreğimden başka <br />Sığınacak yerim yok yurdum yok <br /><br />Tüm kitapların arasında kurutulup saklanan <br />Anılarla dolu bir yerdeyim <br />Tüm sözcüklerin cümlelerden kurtulmuş gibi <br />İncitmeden özgür kalabildiği yerdeyimcratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-74207156756942659272008-05-02T17:56:00.000+03:002008-05-02T17:57:06.176+03:00Yazıyorum bakmadanCemali'nin söylediğini düşünerek açtığım bir şarkı çalıyor kulaklarımda...<br /><br />Gözlerim kötü. Düşlerim; onlar daha da kötü.<br /><br />Parçalansam, yıpransam, yok olsam, bir hiç olsam...<br /><br />Sever misin o zaman diyor mikrofondaki ses, sever misin o zaman.<br /><br />İçimin sıkıntısını anlatmaya yetmeyecek bu beyaz satırlar. Parmaklarımın güçlerinin yettiği kadar sert vurduğu şu klavyenin gücü yetse tüm bu satırları doldurduğum kargacık karakterlerle anlamsız bir siyaha boyamak geçerdi içimden.<br /><br />Simsiyah...<br /><br />Güzel sesleri bulunan bir kadının fırtınası başlıyor kulaklarımda. Senfonik bir başlangıç içimdeki bu anlamsız coşkunun sebebi. Karşımda uzanmış biri, penceredeki anlamsız ışıkları izlediğini düşünüyor.<br /><br />İçimden daha da anlamsız sözler sarfetmek, bağırıp, önüme gelen duvarları yumruklamak, yıkmak, parçalamak geçiyor...<br /><br />Basar giderim diyor...<br /><br />Giderim.<br /><br />Bir mankafa edasıyla bindiğim atımla, barbarlaşmış gözlerim ve sıktığım yumruğumla sokaklar ortasındaki anlamsız kavgalara dalıp korku salmaktan başka birşey geçmiyor kana susamış gönlümden.<br /><br />Sol ayağımın sallantısı müziğin ritmine bir türlü uymayan bir tik tavrı ile hareket ediyor.<br /><br />Ben de bir mülteci miyim?<br /><br />Silip silip baştan yazmak, çizmek, boyamak ve yeniden silmek istiyorum; kısıtlı yeteneklerim izin vermiyor.<br /><br />Siliyorum, bir sonraki damlanın akıp gitmesine izin vererek.<br /><br />Gücün var mı? İnci taneleri için?<br /><br />Cesaret? Esamesi okunmuyor şu sıralar. Kümesine tilki dalmış bir tavuk kadar korkak ve savunmasız hissediyorum.<br /><br />Yorgun gibiyim. Duygularım alt üst, karmakarışık.<br /><br />Sildim, baştan başlayabilmeyi diliyorum...<br /><br />Sol ayağımdaki ritimden yoksun titreme bedenimin üst yarısına geçiyor. Gözlerimin önünde bir siper olmasından başka hiç bir yanını sevmediğim gözlüklerim yine görevini başarıyla yapıyor gibi.<br /><br />Hayatı sıfırlamak, sil baştan...<br /><br />Her şeyi unutmak geçiyor içimden. Yapamadığımı gördükçe kahrediyorum, bildiğimi düşündüğüm tüm küfürlerin bir bir ağzıma gelmesini sağlayarak..<br /><br />Ne yazdığımdan haberdar oluyorum, ne arkamda bıraktığım siyah kelimelerden ne önüme çıkacakları biliyorum.<br /><br />Silmek...<br /><br />Vurmak, kırmak...<br /><br />Bağırışlar.<br /><br />Bilgisayarımın gücü yettiğince bağırmasını sağlıyorum. Duymak değil, düşüncelerimde kalmasını dahi istemiyorum. Korkuyorum düşlerime düşmelerinden.<br /><br />Defter olsam, satır satır güzel kelimeler üzerime dizilse...<br /><br />Yıpransam, parçalansam, bir hiç, ah bir hiç olabilsem...<br /><br />Güzel bir kadın sesi geliyor kulaklarıma. Aşk, aşık, dağları aşsam ya da yanıp, düşüp, ağlasam...<br /><br />Şarkıya ayrılmış sürenin sonuna gelirken sessizleşen vokallere kızarak en başına taşıyorum içimi hüzünlendiren nağmeleri.<br /><br />Daha fazla duymak istemiyorum, dinlemiyorum.<br /><br />Kulaklarımın önüne kurduğum bariyerler bir bir aşılıyor aman verilmeden...<br /><br />Defter olsam. Karalansam, anlamsız renklerle boyansam...<br /><br />Yıpransam, parçalansam, yok olsam, bir hiç olabilsem...<br /><br />Kim?<br /><br />Çırpınsam, düşsem, inlesem, ağlasam, yansam...<br /><br />Severler mi ki o zaman?<br /><br />Ne yazdığımı bilmeden dinlemeye devam ediyorum, kendi kendime Cemali olduğunu düşündüğüm vokalleri. Pencereden bakıp gözlerimi indiriyorum, baktığı görüntüleri dalgalanan gözlerimi.<br /><br />Kendimi Bülent Ortaçgil olduğuna inandırdığım bir gitaristin notaları çalınırken kulaklarıma, beni büyük gürültülerin bir başkasından koruduklarını gördükçe üzüntülerim artıyor.<br /><br />Çöllere düşüp, çırpınsam...<br /><br />Yansam, sana yansam, susuzluktan kavrulsam...<br /><br />Severler mi o zaman...<br /><br />Bitiyor. Bitmesine dayanamadığımı farkediyorum bir kez daha başlamasını sağlayarak.<br /><br />Dayanamıyorum. İşitmek istemiyorum tek bir kelimeyi, engel olmuyor kulaklarım. Tıpkı aradaki duvarların, kapıların yapmadığı gibi.<br /><br />Süslü kelimeler bulup, her birini özenle bir bir dizsem...<br /><br />Derdinle dolup, dağları aşsam...<br /><br />Olur mu, aşık olsam?<br /><br />Olmuyor, silip başa alsam...<br /><br />Yine olmuyor. Artık ne başa alasım geliyor içimden, ne göz yaşlarımı engellemeye çaba göstermek.<br /><br />Cesaretim kalmadı. Konuşamıyorum.<br /><br />Gözlerimi kapatıp, çıkıyorum bir üst kata çıkması adına dualar edip kurbanlar verdiğim ahşap merdivenleri, gıcırdamasına hiç aldırmadan...<br /><br />Önüme her ne çıkarsa selam verip, devam etmek istiyorum ben.cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-90637797536436183972008-03-03T12:29:00.000+02:002008-03-03T12:30:37.089+02:00ov yeah!enteresan haller içerisinde olduğumu sanıyorum pek derinden. böyle güneşin gözümüzün içine içine battığı ve fakat sıcaklık anlamında pek de önemli sayılabilecek bir atraksiyonda bulunamadığı günlerde içimde kümelenen sıkıntı bulutlarının etkisiyle olduğunu tahmin etmekteyim.<br /><br />ne bileyim böyle tuhaf, sanki enginlere sığmayıp taşasım, dağları yırtıp coşasım varmış gibi geliyorlar yine bana.<br /><br />günlerdir içimde birikip de duran bir takım düşüncelerin filiz veren tohumları olduğunu iddia ediyor olsam da yine de içimdeki o geveze ses tarafından farklı tınıların fısıldandığı hissine kapılıyorum inceden. farklı tınıların fısıldanması olayının nasıl hasıl olabildiğini ben de bilemiyorum. zira, her zaman olduğu gibi yine içimde konuşup duran bir gevezenin söylediklerini aktarıyorum herhangi bir kalp kadar temiz olmasını umut ettiğim bu sayfada akıp giden satırlara.<br /><br />bir sıkıntı var. evet, farkındayım ki bir sıkıntı var. ancak bu sıkıntının olmaması gereken bir vak'a' nın olacak olmasıyla mı ilgili yoksa olmasını beklediğim şu vak'a' nın sürecinin bir miktar uzamış olmasıyla mı ilgili olduğunu pek çözemiyorum desem yeridir aslında.<br /><br />anlayacağınız yine başladık antin kuntin durumların hasıl olmasıyla içine düştüğümüz sisli atmosferlerin içinde sağa sola bakıp işe yarar hiç bir halt bulamamaya. e olsun, alıştık. gayri bundan sonra da başka bir durumun ortaya ceh, ben geldim! edasıyla ortaya çıkarak şaşırtıcı bir durum olmasını beklemiyoruz ya efendim.<br /><br />selametle.cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-33753318565617302172008-03-01T13:46:00.004+02:002008-03-01T13:54:05.847+02:00sıfırbirsıfırüçsıfırsekiz, cumartesişimdi böyle, son günlerle gayet sıkılmış bulunduğum her haliyle belli olan iş ortamından gayri kalan bir cumartesi sabahında parlak güneş altındaki istanbul'da felekten çalınmış bir gün edasıyla evde keyif yapıyorken insanın aklına türlü fikirler gelebiliyor. tv izlerken bile neler neler geçebiliyor insanın aklından. kalkıp fincanı halis sıcak çay ile doldurup gelene kadar, sadece salondan mutfağa kadar türlü hayati tehlikeler bile atlatabiliyor. sonra bilgisayar başında o sıcak ve kıymetli bardak çayı yudumlarken ansızın çalan bir telefon sizi bu keyifli durumun başka bir boyutuna taşıyıveriyor mesela. bir telefon konuşmasının bir insanı nerelere götürebileceğini tahmin bile edemezsiniz. gerçi hala daha telefon konuşmalarını ilçe sınırları içerisinde tutmayı başarabiliyorum ama ev yine de farklı bir durum. sonra telefon pat diye kapanır. hayır, aslında gayet medeni bir biçimde ayrılmışsınızdır ama her ne olursa olsun telefon pat diye kapanmıştır işte. ve sonra tekrardan bi mutfak ile salon arası gerilimi yaşarsınız, yine de banyodan salona geri dönmekten daha iyi olduğuyla avutursunuz kendinizi. <br /><br />her neyse, sıcak bi' çay iyi gelecektir.cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-63159339985667957112008-01-25T11:53:00.000+02:002008-01-25T11:55:59.853+02:00''Hiçlik'' Sizi Bilgeliğe Götürür!..İnsanı zamanın ötesindeki bilinç düzeyine hazırlayacak olan iki sihirli sözcük vardır. Sevgi ve İyilik. Fakat bunların yanında bir sözcük daha var ki, buna ulaşmak daha zordur. HİÇLİK. Sevgi ve iyiliğin bize getireceği duygu.<br /><br />(Yazar: Erol Yurderi)<br /><br />Nedir hiçlik? Nasıl bir duygudur? Hiçlik'ten ne anlıyoruz?<br />İsterseniz konuya önce madde boyutunda hiçliği hissetmekle başlayalım. Eğer birgün, yaşadığınız yeri bir uzaylıya tarif etmek durumunda kalsaydınız, ne gibi bir cevap verirdiniz? Bilimsel verilere dayanarak belki şunları söyleyecektiniz. "Samanyolu adı verilen muhteşem bir galaksinin, dış kenarında yer alan küçük bir güneş sisteminin, üçüncü gezegeninde yaşayan varlıklarız." Ama bu cevap onun için hiçbir anlam ifade etmeyecekti. Çünkü samanyolu galaksisi 300 milyar güneşten oluşuyordu. Ve evrende bizimki gibi, milyarlarca başka galaksi de vardı.<br /><br />Bizim içinde bulunduğumuz güneş sistemi gibi, milyarlarca güneş sistemi bir araya gelerek bir galaksi meydana getirir. Milyarlarca galaksi de, bir araya geldiğinde bir evreni oluşturur. Sonsuzlukta birçok evren düşünün ve o evrenler içinde kendinizi! Bu duygu sizi mutlaka hiçliğe götürecektir. Bir spiritüel bilgi bakın bu sonsuzluğu nasıl anlatıyor:<br /><br />"Enini bilmediğiniz bir genişlik, ucunu düşünemediğiniz bir uzunluktasınız. Ve biliniz ki, mutlak şimdi sizin içinde bulunduğunuz o yer bile sınırlıdır, bir başka uçsuz bucaksızın içinde. Ve biliniz ki, öylesine uzanmıştır uzunluklar, genişlikler. Ve biliniz ki, en bilemeyeceğiniz yerin, en göremeyeceğiniz yerin en üstünde yalnız O, yalnız O'nun emri vardır. Ve şimdi siz küçüklüğünüzü böylece görüp, O'ndan, O'nun emrinden şüphe etmenin ne olduğunu düşünün."<br /><br />Sonsuzluk!.. Güneş sistemimizi, galaksileri, evrenimizi, sonsuzluk olarak düşünelim!.. Hepimiz, sonsuzluğun birer parçalarıyız. Fakat biz insanlar, sonsuzluk içinde küçük bir nokta bile değiliz. Ama evrende bir yerimiz var. Ve bir ruh varlığı olarak, bu sonsuz yolculukta tekamül ederek, Yaradan’a doğru gidiyoruz. Bu gidişte iki büyük kombinasyon vardır. Bunlar, “kuşkusuz sonsuzluk” ve “koşulsuz sevgi”dir. Çünkü biz insan varlıklarının ve bütün ruh varlıklarının -hangi boyutta olurlarsa olsunlar- yürüyecekleri yollar ve yaşayacakları tekamüller, devamlı bu iki kombinasyondan geçer.<br /><br />Kuşkusuz sonsuzluk geometrik bir şekildir. Ve hep yukarıya doğru bir gidiş vardır. Hep bir aşama gerektirir. Ve sonsuzluktur. Hiçbir kuşkuya yer vermez.<br /><br />Koşulsuz sevgi de geometrik bir şekildir ve onda da hep yukarıya doğru bir gidiş vardır. Hep bir aşama gerektirir ve sonsuzdur. Unutmayalım ki, sonsuzluk da bir noktadır ve YARADAN'LA bir olabilir ancak. Fakat tekamüllerimiz için bu iki şeklin oluşturduğu kombinasyon şarttır. Çünkü yükseliş, özü buluş, bu kombinasyonu gerektirir.<br /><br />Kuşkusuz sonsuzluk ve koşulsuz sevgi. Ancak bunu yaşayış, bunu idrak ve farkındalık, insanları istenen şuur ve şuurluluk düzeyine getirecektir.<br /><br />Evrenimiz de çok büyük bir şuurdan oluşmuştur. Ve onu ancak içimizde, özümüzde yaşayabiliriz. Onu ancak şuurumuzda yaşatabiliriz. Fakat önemli olan O'nun ışığını, bilgisini özümüzde ve şuurumuzda bulmamızdır!.. Ve bunu ta içimizde hissetmemizdir. Bu duyguyu, bu şuuru koşulsuz sevmemizdir.<br /><br />Evrende hiyerarşik bir düzen de vardır. Bizlerin üzerinde değişik düzenler ve planlar yer alır. Bu düzenler ve planlar hep var olmuştur ve olacaktır. Bütün varlıkların tekamül seviyelerini düzenleyen planlar vardır. Bu düzenlerde ve planlarda yer alan varlıklar da, tekamüllerinde farklı aşamalar yaparak, belirli kapılardan geçerek, oralara ulaşmışlardır. Bütün bu düzenler ve planlar tekamül zincirinin halkalarıdır ve birbirlerine sıkıca kenetlenmişlerdir. Bu düzenlerin varlıkları düşüncede, iyilikte, bilgide ve sevgide belirli bir olgunluğa erişmişlerdir. Onlar dahi kendilerini sonsuzlukta bir nokta olarak görmektedir. Çünkü Tanrı bilgisinin ve sevgisinin sonsuz olduğunu görmüşler, yükseldikçe kendi küçüklüklerinin farkındalığını yaşamışlardır. Ve bu onlarda bir "hiçlik" duygusu oluşturmuştur.<br /><br />Manevi anlamda hiçliğin tarifi şudur; "Hiçlik, Tanrının yüceliği ve bilgisi karşısında, O'na hayranlık ve saygı duyarak, kendi küçüklüğünün farkındalığını yaşama halidir." Hiçlikte bilginin getirdiği büyük bir tevazu da vardır. Hiçlik aynı zamanda büyük bir bilgeliktir. Ayrıca hiçlikte kendini, yerini ve haddini bilme hali de vardır.<br /><br />Evet, yaşam bir sonsuzluktur. Bunu bir bilebilsek!.. Korkularımızdan, kontrollerimizden, kendimizi "ben" dediğimiz duygularımızdan bir kurtarabilsek! Önce kendimizi, sonra herkesi, sonuçta hiçliği sevebilsek!.. Hiçlik kadar küçülebilsek, o noktaya varabilsek!.. O zaman neler olacağını, nerelere varabileceğimizi bir görebilsek!.. Bunu, şimdiki halimizle bir kıyaslayabilsek, bir karşılaştırabilsek!.<br /><br />Bizler buraya doğru yol alan varlıklarız. Bütün ruhsal çalışmalar bizi özümüze, Tanrı'ya götürmektedir. Ama herşeyden önce bilgeliğe doğru büyük adımlar attırmaktadır. İşte burada bulmamız, ulaşmamız gereken yer "hiçlik" olmalıdır. İşte bu hiçlik, sadece bu hiçlik, bizi bilgeliğe götürür.<br /><br />Tekrar sonsuzluğa dönelim. Sonsuzluk, uçsuz bucaksız sonsuzluk!.. Bizler bu sonsuzlukta sadece bir noktayız, görünmeyecek kadar küçük bir nokta, tıpkı düşünce gibi, tıpkı bilgi gibi. Düşünün!.. Tanrının büyüklüğünü, gücünü, bilgiyi ve sevgiyi düşünün!.. Öğrenilen bütün bilgiler ise, küçücük bir nokta. Bu noktaları hep birlikte çoğaltalım, bir çığ gibi büyültelim. Çünkü bu bilginin ve sevginin büyümesidir. Hepbirlikte bunun bilincine varalım. Çünkü artık gerçek zamanıdır, uyanış zamanıdır. Bu uyanışı hep beraber yaşayalım!.. Bu ışığı yakalayalım!.. Bunun yoluda doğrunun yoludur. Tanrı'nın, ilahinin, sevginin yoludur. İnsan olmanın yoludur, birliğin yoludur. Ve buradaki en büyük bilgi ise "hiçlik"tir. Tanrıya, birliğe varmanın yolu hiçlikten geçer. Bunu sakın unutmayalım!.<br /><br /><br />Bu yazı bir alıntıdır ve işte <a href="http://www.sonsuzlukotesi.com/portal/index.php?option=com_content&task=view&id=182&Itemid=42">şuradan</a> alıntılanmıştır.cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-15935039265029795322008-01-17T14:10:00.000+02:002008-01-17T14:12:04.113+02:00Kim bilir?kim bilir belki de en doğru olan buydu dediğim gibi. kenarda durup, tüm olan biteni sanki hiç yokmuşçasına seyretmek.<br />evet böylesi daha keyifli ve hiç hasarlı olurdu. şimdi orta kulağım ortalığa dağılan fısıltılara alıştı. rahatsız etmiyorlar beni.<br /><br />ben belki yokum, belki de kendi baharımda yokluk yorganım altında uyuyorum.<br />mavi pamuk bulutlar sakin süzülüyor ve güneş yağdırıyorlar üzerime.<br /><br />gülüyorum...cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-28784682680064817362007-11-28T10:09:00.000+02:002007-11-28T10:11:16.992+02:00gerilerden deparla geldim, kendimi defansa unutturdum da geldim (C'mon beybe layt may fayr)<h4 style="font-weight: normal;"><p>ooov yeaa beybi!</p> <p>Bugünün tarihinin <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/01.10.07-pazartesi" class="etiket-linki" rel="tag">01.10.07 - Pazartesi</a> olması itibariyledir ki bir hayli tuhaf başladı. Haftanın mı, ayın mı, yoksa günün mü başlangıcı olduğunu şaşırmış olduğumdan olsa gerek kendimi <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/bir-hayli-e%C4%9Fri-hissediyorum-bug%C3%BCn" class="etiket-linki" rel="tag">bir hayli eğri hissediyorum bugün</a>. Hayır bu eğrilik belimdeki kaymanın etkisiyle ortaya çıkan baskıların sonucu gerçekleşen bir hadise değil, aksine <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/zihnimde-b%C3%BCk%C3%BCl%C3%BCp-duran-zamanlar%C4%B1n-eninde-sonunda-%C3%BCst%C3%BCste-gelerek-d%C3%BCzg%C3%BCn-bir-yap%C4%B1-olu%C5%9Fturamam%C4%B1%C5%9F-aksine-gayet-yamuk-bir-bi%C3%A7imde-y%C3%BCkseliyor-olmas%C4%B1ndan-kaynaklan%C4%B1yor-gibi-geliyor." class="etiket-linki" rel="tag">zihnimde bükülüp duran zamanların eninde sonunda üstüste gelerek düzgün bir yapı oluşturamamış, aksine gayet yamuk bir biçimde yükseliyor olmasından kaynaklanıyor gibi geliyor.</a> bendeniz hem haftanın hem de günün erken saatlerinde ne idüğü belirsiz sorunlar ile karşılaşında aptal aptal bakmaktan öteye gidemiyorum, zira henüz bir fincan martini bile içmemiş, kahvaltımı tamamlamamıştım. neyseki, problemden kaçmayıp üzerine üzerine gidince çözülmeden edemedi tabi mendebur.</p> <p><a href="http://www.sosyomat.com/etiket/feyriye-teyze" class="etiket-linki" rel="tag">Fevriye Teyze</a>'mi bile özlediğim düşünülebilir aslında, kızı Aydın neler de yapıyor acaba. O kaçtığı kırmızı ekoseli etek giyen adam nasıl biri? <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/feyriye-teyze" class="etiket-linki" rel="tag">Fevriye Teyze</a>'nin ince hastalığı ne etti, geçti mi? bilmiyorum.</p> <p>kendimi <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/oturmu%C5%9F-tak%C4%B1ma-artislik-olsun-diye-transfer-edilmi%C5%9F-pahal%C4%B1-santrfor-gibi-hissediyorum-bazen." class="etiket-linki" rel="tag">oturmuş takıma artislik olsun diye transfer edilmiş pahalı santrfor gibi hissediyorum bazen.</a> bu hislerimle maaşımın son derece yüksek oluşunun bir ilgisi yok elbette, aslında maaşımın yüksekliğini bırakın, varlığı ile yokluğu bile tartışılabilir. benim <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/tek-derdim-herkes-kadar-skora-katk%C4%B1da-bulunabilmek" class="etiket-linki" rel="tag">tek derdim herkes kadar skora katkıda bulunabilmek</a>, ancak <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/transferimi-isteyen-teknik-direkt%C3%B6r%C3%BCn-mahalle-bask%C4%B1s%C4%B1-yemi%C5%9F-olmas%C4%B1ndan-korkuyorum." class="etiket-linki" rel="tag">transferimi isteyen teknik direktörün mahalle baskısı yemiş olmasından korkuyorum.</a> zira, 3. kaleci kadar bile oyunda kalamadığımı düşünüyor buluyorum kendimi kimi zaman. bu dalgınlık ve dahi sıkıntı, gol yollarında etkili olmamı zorlaştırıyor elbette ve bir de boynumun kökünün sol tarafındaki ağrı hala daha devam ediyor. böyle tuhaf; yanmak ile sızlamak ve hatta ağrımak arasında gidip gelen enteresan bir ağrıdır kendileri. boğazımda da bir yanma var iki gündür, sanırım <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/balkanlardan-gelen-al%C3%A7ak-bir-bas%C4%B1nc%C4%B1n-cereyan%C4%B1nda-kalm%C4%B1%C5%9F-olabilirim" class="etiket-linki" rel="tag">balkanlardan gelen alçak bir basıncın cereyanında kalmış olabilirim</a> diye düşünüyorum. kendimi <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/kriptoniti-yandan-yemi%C5%9F-s%C3%BCpermen" class="etiket-linki" rel="tag">kriptoniti yandan yemiş süpermen</a> kadar aciz ve ezik hissediyorum. kısmen de olsa süper bir kahraman olmak da güzel sanki. <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/tayt-olmasayd%C4%B1-daha-iyiydi" class="etiket-linki" rel="tag">tayt olmasaydı daha iyiydi</a> tabi.</p><span style="font-size:78%;"><span style="font-style: italic;"></span></span></h4>cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-20499432458403652142007-11-28T10:07:00.000+02:002007-11-28T10:08:33.031+02:00bugün ikiekimikibinyedi<h4 style="font-weight: normal;"><p><a href="http://www.sosyomat.com/etiket/bug%C3%BCn-ikiekimikibinyedi" class="etiket-linki" rel="tag">bugün ikiekimikibinyedi!</a></p> <p>yani? yanisi yok! yeni bir ay başladı işte. <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/yok-yine-yok" class="etiket-linki" rel="tag">yok yine yok</a>. vardı birara, göz ucuyla görmüştüm, uzun beyaz sehpanın oralarda diyesim geliyor. koşup, gidip bakıyorum nefes nefese, ama görüyorum ki yok. değişen birşeyin olmadığı gibi, olmadığınız gibi.</p> <p>bugünlerde ev bomboş. koridorda yürürken söylenen şarkılar salondan geri sekip önüme düşüyor. <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/her-kim-yoksa-bu-evde..." class="etiket-linki" rel="tag">her kim yoksa bu evde...</a> diye başlayan küfürler geliyor aklıma, hepsini susturup atıyorum pencereden dışarı. bazen bahçedeki ipe asılı kaldıklarını görüyorum, ama endişelenmiyorum hiç. nasıl olsa çamaşır iplerinden sorumlu komşum alır onları yer diye.</p> <p>sonra kapatıyorum gözlerimi. çok rüya görüyorum artık. bazen güneş oluyorum, ertesi sabaha doğmak için. ama önce batacaksın diyorlar. vazgeçiyorum, yıldız olup kaybolanlara yol göstermek için... ve uyanır oluyorum her sabah yaptığım gibi. gün bitince akşam oluyorum, dönüyorum her karanlık çöktüğündeki gibi.</p> <p>tüm bunları gözlerim kapalı ezberden yaptığımı gördükçe gülüyor oluyorum, <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/sonra-bazen-aynada-a%C4%9Flarken-buluyorum-g%C3%B6zlerimi." class="etiket-linki" rel="tag">sonra bazen aynada ağlarken buluyorum gözlerimi.</a> susuyorum.</p> <p>böyle geçiyorum ben günlerimi. bilmiyorum. ben beni ayıplayanları gördükçe, özlüyorum...</p></h4>cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-30614704201888748192007-11-28T09:51:00.000+02:002007-11-28T09:54:25.638+02:00sadece saçmalıyorum<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://img142.imageshack.us/img142/2966/exityk9.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 151px; height: 154px;" src="http://img142.imageshack.us/img142/2966/exityk9.jpg" alt="" border="0" /></a><br /><p> diyorum ki bazen, açsam kalbim kadar beyaz bir sayfa da aklımdan geçenleri bilmeden yazmaya koyulsam yazabilecek kadar beyaz yer var mıdır? sonra açıyorum öylesine bir sayfa ve yazmaya koyuluyorum.</p> <p>parmaklarım yazar iken içimden bir ses tekrar ediyor yazdıklarımı. bir de yazdıktan sonra görebilmek gibi bir handikapı var bu işin. kötü oluyor tabi. en azından ben kötü hissediyorum bu durumda, kimi zaman aslında hiç yazılmasını istemediğin şeyleri yazmış olduğunu farkedebiliyorsun mesela. sonra <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/ctrl-a" class="etiket-linki" rel="tag">ctrl+a</a> peşinden <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/delete" class="etiket-linki" rel="tag">delete</a> yardımıyla en baştaki kadar temiz yapabiliyorsun sayfayı.</p> <p>en baştaki kadar temiz yapabiliyorsun dedim de aklıma takıldı. şimdi ben bu yazdıklarımı silsem en başındaki kadar temiz olabilir mi bu sayfa? olursa nasıl olur? sonradan üzerinden yazdıklarımın altında duran silinmiş cümleler anlamlarını katar mı son yazdıklarıma? yoksa, en baştaki kadar temiz bir sayfa olur mu hakikaten? neyse, şimdi yazarken bana olmazmış gibi gelmeye başladı nedense.</p> <p>son zamanlarda boyun ağrım iyice kendini kaybetti. ensemin sol kökündeki kendini bilmez sızıdan bahsediyorum aslında, ama böyle boyun ağrısı deyince daha bir heyecanlı oluyor gibi. neyse işte, azıttı dedim ya şimdi yine başladı inceden inceden sızlatmaya. bir de geçen gün, kaydedilip ona buna seyrettirilesi bir olay yaşadım kendi çapımda. <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/80leri-herke%C5%9F-sever-partisi" class="etiket-linki" rel="tag">80leri herkeş sever partisi</a>ndeydik ve sağlam bir uçuşla sahnenin yanındaki alana geçiş yaptım. geçiş fena değildi de sırt üstü inmek biraz gururumu incitti doğrusu. şükür ki yağmur vardı ve parti olması gerekenden çok daha az rağbet görmüştü. bu arada sağ kulağımın kökü dolaylarına bıraktığı ve hala devam eden ağrı daha fazla acıtıyor canımı.</p> <p>aslında bugün de içimden büyük bir <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/hoff" class="etiket-linki" rel="tag">hoff</a> diyesim var. aslında içimden demeye başlayıp karşıma ilk çıkan insanın oğluna doğru kusasım var bu <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/hoff" class="etiket-linki" rel="tag">hoff</a>u ama korkuyorum şahsen. korkuyorum korkutmaktan ve dahi korkuyor olmaktan.</p> <p>gözlerimi kapatıp uyuyasım vardır belki de. hani <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/uyku-t%C3%BCm-hastal%C4%B1klar%C4%B1n-ilac%C4%B1d%C4%B1r" class="etiket-linki" rel="tag">uyku tüm hastalıkların ilacıdır</a> teorisinden yola çıkarak uygulamak istiyorum sanki bunu. <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/ben-ve-%C5%9Fizom" class="etiket-linki" rel="tag">ben ve şizom</a>a bakacak olursak aslında tüm yazılı kaynakların belirttiği üzere tek bir ilacım vardır benim. ama o kadar korkamadım hiç. ulan belki de korkuyorumdur ama şizoma çaktırmıyorumdur diye düşünüp durur buluyorum kendimi mesela. o zaman düşünmem gerekir mi diye içimden geçirmiyor değilim aslında. duruyorum. gözlerimi de kapatayım diyorum. işte o zaman karıştırıyorum dönen midem midir yoksa bulanan beynim midir anlamıyorum. belki de <a href="http://www.sosyomat.com/etiket/her%C5%9Fey-bulan%C4%B1rken-beynim-mideme-d%C3%B6n%C3%BCyor" class="etiket-linki" rel="tag">herşey bulanırken beynim mideme dönüyor</a>dur ama ben anlamıyorum.</p> <p><a href="http://www.sosyomat.com/etiket/huuu-beybi-beybi-its-e-vayld-v%C3%B6orld" class="etiket-linki" rel="tag">huuu beybi beybi its e vayld vöorld</a> diye bir çığlık atasım geldi birden ama susmak istiyorum. susuyorum.</p> <p><i>ben miyim yoksa vücudum mudur sarhoş olan?<br />vücudum mudur yoksa sarhoşluk mudur kafa mı tutan?<br />sarhoşluk mudur yoksa ayıklık mıdır benimle kafa bulan?</i></p> <p><a href="http://www.sosyomat.com/etiket/selametle" class="etiket-linki" rel="tag">selametle</a></p>cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-74857433571831407912007-11-21T15:06:00.000+02:002007-11-21T15:28:18.591+02:00Bugün günlerden salı, renklerden kahverengihava soğuk ve soğuk olduğu kadar da yağmak ve yağmamak arasında gidip gelen bir kararsızlık içerisinde. üstelik bir hayli de karanlık. bu yüzdendir ki sabahın körü itibariyle geç kalarak uyandığım anlardan bu ana kadar içimde hep bugünün salı olduğu ile alakalı kahverengi düşler dolanıyor gözlerim önünde. ara ara tırsmıyorum dersem fena halde yalan olur.<br /><br />enteresan anlar yaşıyorum yine. anım ardından gelen bir diğer an ile farklı olabilmek adına türlü hokkabazlıklar sergiliyormuş gibi geliyor kimi zaman. süre kısıtlaması bulunan spor müsabakalarında son dakikada elde edilen skor avantajının insana vermiş olduğu haz büyüktür. son anda başarabilmiş olmak her nedense başarısızlıktan ziyade büyük bir başarıymış gibi reklam edilir çevreye. bir de izleyen ve dahil olan insanlara vermiş olduğu hazlar yanında kimilerinde bir takım farklı psikolojik etkileri bulunuyor sanırım bu <span style="color: rgb(255, 153, 0);">son dakika gollerinin</span>. ve hatta bulunmalı. zira, geçtiğimiz günler içerisinde bir gün son dakika ve hatta son saniye golü ile beraberliği kurtarabilmiş olmam ve ardından yaşanan birkaç mevzunun zihnim içerisinde yarattığı karmaşanın açıklaması normal yollardan yapılabilecek gibi durmuyor.<br /><br />dünkü akşamın bir vakti, kafamın farklı paralellerdeki zamanlardan bir diğerine oturması ile birlikte gösterime girdiği günlerden beridir merak ettiğim bir filmin dvdsini dvd oynatıcısının öne doğru usul usul süzülürmüşçesine uzanan dvd gözüne koydum ve izledim. aslında evde tek başıma film izleme seansları düzenlemeyecek kadar gıcık ve bir o kadar da huysuz biriyimdir ama diyorum ya kafam zamanın farklı bir paraleldeki izdüşümleriyle zevkle ilgilenmekteydi o sıra. orijinal adı <span style="color: rgb(255, 153, 0);">startdust</span> olan bu film cıvıl cıvıl renkli görüntüleriyle fragmanından etkilemeyi başarmıştı ve film bittiğinde iyi ki de başarmış diye düşündüğümü farkettim.<br /><br />kimin en son ne zaman büyüklerinden birinden masal dinlediğini elbette bilemiyorum ancak ben dinlemeyeli bir hayli uzun olmuştu. bir kahraman velet, bir güzel hatun, iyi kalpli ortayaşlı bir adam, kötü cadılar, büyüler, büyülü mekanlar, atlar, tek boynuzlar... ama dikkat edin derim. belli yaşın altındaki kişiler (halk arasında çocuk da denir) insanların kafalarının büyüyle yok edilmesine, cadılar tarafından deşilip kalbinin çıkarılmasına, köpekler tarafından parçalanmasına falan farklı psikolojik tepkiler verip kendini pokemon sanarak damdan atlamak gibi yanlışlar içerisine düşebilirler. neyseki sonunda son zamanlarda gördüğüm en güzel mutlu sonlardan biri ile son buluyor, çocuk kral, güzel hatun kraliçe oluyor da tatlı tatlı bağlanıp gidiyor mevzu.<br /><br />bu yazının en başına <span style="color: rgb(255, 153, 0);">dikkat, spoiler içerir!</span> şeklinde bir uyarı ibaresi koysam filmi izlemeyenler için gayet iyi olurmuş sanırım.<br /><br />ve şu anda öyle şeyler geliyor ki içimden...<br /><br />işte görüldüğü üzere başladık yine soğuk ve rüzgarlı sahnesine ağır kadife perdelerini açan birgünde daha buhran tayfunlarını dinlemeye...<br /><br />dev dalgalarla boğuşan sörfçü edasıyla <span style="color: rgb(255, 153, 0);">nasıl ve nereden geldiği meşru rüzgarların</span> etkisiyle büyüdükçe büyüyen buhran dalgalarının altına giremedim hiç. hep uçurumda olduğunu uçurumun ortasında farkeden çizgi film kahramanları kadar şaşırdım yüzüme çarpan dalgaların tuzları genzimi yakar iken.<br /><br />susmayıp konuşmam gerektiği anlar bu anlar gibi gelse de yine de içimden delerek gelen susma güdüsünün uyandırdığı sinir uçlarımın uzuvlarım üzerinde gerçekleştirmiş olduğu baskıya boyun eğerek susmayı tercih ediyorum.<br /><br />midemde büyük bir heyecan dalgasının sebep olduğu ateş ile yürümeye gayret ettikçe meydana gelen ağrıları dinliyorum. gözlerim kapalı ve hiç bir ilerleme kaydetmeden yürüyorum. adımlarım kısa ve kesin.<br /><br />eğer bu bir savaş ise; belki de kazandığım yeni bir zaferi karşı tarafa hediye ediyorum suskunluğumu koruyarak. <span style="color: rgb(255, 153, 0);">bazen galibiyet için mağlubiyeti kabul etmek gerekir</span> dürtüsünden hareketle, ""<span style="color: rgb(255, 153, 0);">her önüme gelen mağlubiyeti kabul ediyorum</span>. önüme birgün bir galibiyet çıkabilsin, en azından ufak da olsa bir şansım olsun diye.<br /><br />ve şu anda öyle şeyler geliyor ki içimden...<br /><br />her biri durmadan basıp gidiyorlar bir şekilde. bilmiyorum gitmek zorundadırlar belki de. hiç tanımadığım zamanlardan birinde biri bana <a href="http://www.google.com.tr/url?sa=t&ct=res&cd=1&url=http%3A%2F%2Ftr.wikipedia.org%2Fwiki%2F%25C5%259Eems-i_Tebrizi&ei=KTJER8H1KYPUwwHg9KT-Cw&usg=AFQjCNHG0WCsWRsk3bB0bTt_auBhq5Z2Sg&sig2=jwzlE38xWnNkEkJhOUSLEQ">şems</a> demişti. aynı onda olduğu gibi geçip gidiyor herşey bir bir.<br /><br />eskiden biri duracak mı diye bakar durur idim. artık onu bile yapmaya erinir oldum. durur mu? sanmıyorum. bakmıyorum ve beklemiyorum. biliyorum ki o bile geçecek hayatımdan, öyle yahut böyle...<br /><br /><span style="font-style: italic;">aymış sabahlarda kaybettiklerimi</span><br /><span style="font-style: italic;">sarhoşluklarımda yakalıyorum</span><br /><span style="font-style: italic;">yakıyorum tüm sıkıntılarımı</span><br /><span style="font-style: italic;">dumanıyla kendimi zehirliyorum.</span><br /><br /> mutlu olmayı başaramamak mıdır acaba sorun? yoksa mutlu olmayı hakedip etmemek midir? bilemiyorum.<br /><br />ve hala daha bazen aynada ağlarken buluyorum gözlerimi.<br /><br />sustum.<br />gidiyorum.cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-60552962599914913882007-08-14T16:50:00.000+03:002007-08-14T16:54:46.119+03:00bugünbugün <span style="color: rgb(255, 153, 0);">10 ağustos cuma.</span><br />haftanın son günü.<br />sigara içmediğim ikinci gün olmasının yanında gözlüklerimi evde unutmuş olmam da ayrı bir durum tabi algılarımı zayıflatan.<br /><br />tatile çıkmayı kafaya koyduğum şu günlerde izin alamamam için organize edilen tezgahların bir bir hayata geçişini izliyorum. söylediğim her birşeyin aleyhime delil olarak kullanılmaması için sessiz kalma hakkımı kullanıyorum. zira, avukat tutmak için de gerekli bilgi birikimim bulunmuyor.<br /><br />arkamı dönüp gidiyorum. kaldırdığım adımlarımın yerde bırakmış olabileceği izleri arıyorum yan gözlerle. unutulmamak istiyorum içten içe, iz bırakmış olmayı diliyorum.<br /><br /><span style="color: rgb(255, 153, 0);">gözlerim kapalı.</span><br /><span style="color: rgb(255, 153, 0);">dinliyorum...</span><br /><br /><br /><span style="color: rgb(0, 204, 204); font-style: italic;">Anlaşılmayan cümleler kurdum </span><span style="color: rgb(0, 204, 204); font-style: italic;">ben</span><span style="color: rgb(0, 204, 204); font-style: italic;"> hep şair hep geçmişe dair </span><span style="color: rgb(0, 204, 204); font-style: italic;">betimlemelerimle</span><span style="color: rgb(0, 204, 204); font-style: italic;"> negatif elektrik, Simetrik doğruluk </span><span style="color: rgb(0, 204, 204); font-style: italic;">ikilemde</span><span style="color: rgb(0, 204, 204); font-style: italic;"> Kalmışlığın optimist açılımıydı sinonimin eş anlamını algılayamıyan yamyamların dünyasında sıratı geçmek için rüşvete başvuracakların kefeninde cepti umut dünyayı yarın ölecekmiş gibi yaşayanların aklında yanıtsız sorular kara bulut gibi dolaştı yılları meditasyon hipnozunda taşa tutup.</span><br /><br /><span style="color: rgb(0, 204, 204); font-style: italic;">sonsal bir yargıdır belki ölüm kim bilir sorsan birine korsan bir avcıdır ölüm mayın tarlalarında tek bacağını kurban etmiş bir zulümden arta kalan dölüm itiraf etmek kolay ve insan oğlu her bölüm aynı senaryonun parçası iki yakası bir araya gelmeyecek doğu-batı kültüründe birleşmiş milletler kavgası hikaye senkron uydurulmuş gari gori şeriban kaygası kayıp akıllar mağarası.</span><br /><br /><a href="http://www.sagopakajmer.org"><span style="font-style: italic; font-weight: bold; color: rgb(51, 204, 255);">sagopa</span><span style="font-style: italic; font-weight: bold; color: rgb(51, 204, 255);"> </span><span style="font-style: italic; font-weight: bold; color: rgb(51, 204, 255);">kajmer</span></a><span style="font-style: italic; font-weight: bold; color: rgb(51, 204, 255);">-içimdeki şeytanın ensesindeyim</span>cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-68068074103092688472007-08-08T15:22:00.000+03:002007-08-08T15:28:10.182+03:00ne ettin ula sosyomat!abicim bu <a href="http://www.sosyomat.com">sosyomat</a> denen sosyalleşme platformunun sahipleri allem ettiler kallem ettiler, yattılar kalktılar, çok düşündüler ve sonunda siteyi değiştirdiler. birkaç gün evvel ipuçlarını <a href="http://www.blograzzi.com">blograzzi</a> gibi birkaç yerde gördüğümüz sosyomatı nihayet dün gün yüzüne çıkardılar da keşke kazdıkları kuyuda kalsaymış dedik ailecek.<br /><br />ah ulan sosyomat ne ettin kendine diye diye dolanan çeşitli sosyomatiklerle karşılaşmanız gayet doğaldır, lütfen alıcılarınızın ayarları ile oynamayanız.cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-5385734206915790122007-08-06T23:49:00.000+03:002007-08-06T23:54:35.766+03:00hoyda bre!<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFb3efVDfDJZ4Q4bNKSDKU3qLnFEgW3WsBhBjSa8AoBnYAT0gbeCWn6JUvCb2t9_fa1Jod4RNKUb8LaqYJ8oHZI96u9D3FTTt6JAbie5NyiWneXGHWGZapZSkExSmoJb6WgujrrI6iD_A/s1600-h/DSC_2902.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFb3efVDfDJZ4Q4bNKSDKU3qLnFEgW3WsBhBjSa8AoBnYAT0gbeCWn6JUvCb2t9_fa1Jod4RNKUb8LaqYJ8oHZI96u9D3FTTt6JAbie5NyiWneXGHWGZapZSkExSmoJb6WgujrrI6iD_A/s400/DSC_2902.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5095693584276030994" /></a><br /><br />Efendiler efendiler!<br /><br />Uzun soluklu maratonun sonuna geldik de evlendirdik bizimkileri. Allah mesud etsin diyoruz efendim. <br /><br />Saygıyla.cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-39821379486796269102007-07-25T11:57:00.000+03:002007-08-06T23:48:24.385+03:00hoff!bugün içimden büyük bir <a href="http://yaz-boz.blogspot.com/search/label/hoff">hoff</a> diyesim var. aslında içimden demeye başlayıp karşıma ilk çıkan insanın oğluna doğru kusasım var bu hoffu ama korkuyorum şahsen. korkuyorum korkutmaktan ve dahi korkuyor olmaktan.<br /><br />gözlerimi kapatıp uyuyasım vardır belki de. hani uyku tüm hastalıkların ilacıdır teorisinden yola çıkarak uygulamak istiyorum sanki bunu. ben ve <a href="http://yaz-boz.blogspot.com/search/label/sizom">şizoma</a> bakacak olursak aslında tüm yazılı kaynakların belirttiği üzere tek bir ilacım vardır benim. ama o kadar korkamadım hiç. ulan belki de korkuyorumdur ama şizoma çaktırmıyorumdur diye düşünüp durur buluyorum kendimi mesela. o zaman düşünmem gerekir mi diye içimden geçirmiyor değilim aslında. duruyorum. gözlerimi de kapatayım diyorum. işte o zaman karıştırıyorum dönen midem midir yoksa bulanan beynim midir anlamıyorum. belki de her şey bulanırken beynim mideme dönüyordur. kim bilir, belki de <a href="http://yaz-boz.blogspot.com/search/label/sizomunfreni">şizomunfreni</a> patladı. ama ben anlamıyorum.<br /><br />tüm bilge kişilerin ortaklaşa aldığı ve antik çin kalıntıları, orhun yazıtları ve daha bir çok mağara duvarı üzerinde belirtilmiş olduğu gibi; ben, bilmiyorumcratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-34871786049572866252007-07-19T11:49:00.000+03:002007-07-19T11:53:38.092+03:00huuu beybe beybe its e vayld vöorld!<a href="http://www.sosyomat.com/etiket/huuu-beybe-beybe-its-e-vayld-v%C3%B6orld">huuu beybe beybe its e vayld vöorld!</a> işte kapıdan içeri girerken bu şekilde bağırmak lazım aslında ama ne mümkün efendim ne mümkün! biz de saygıdeğer satriani'nin bu hafta sonu vermiş olduğu resitale binaen doldurduğumuz çalma listemizi farklı loopa alır ve sabitleriz şahlanan yüreğin dizginlerini.<br /><br />ha bak neredeyse unutuyordum, hoşgelmiş.cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-27476269024825344112007-07-17T17:22:00.000+03:002007-07-17T17:33:10.134+03:00oh yeah!Gecenin 02:30'unda kalkıp bir sigara, bir bardak ılık su, 8-10 tane antep fıstığı yanında 3-5 tane kiraz yiyerek sakinleşebiliyorsan eğer; yetkili merci ile irtibat kurup ikinci defa seyretmek durumunda kaldığın o şekilli rüyanın 32 yaş ve altı tüm canlılara izlettirilmemesi, izlettirildiği yerlerde derhal durdurulması ve toplatılması konusunda karar çıkarttırmak gerektiğine de inanıveriyorsun.<br />şükür ki uyandığında bir grup insan çevrede sigara içip, kiraz yiyorlardı...cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-22535162753795710302007-07-17T08:38:00.000+03:002007-07-17T08:42:59.358+03:00Çikolatalı Kek İstiyoruz!<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyL4RS3njbtAbBbjZXiGh9rWK5odMifkFmuYeLY6JvZisvjzciJmMYlYrtctZNhnU1t8w0bu1TseJO9E-CSM2R7BbxCXKORKF2t_jrBkpH_6lBfNhQKXNtcLjSTZc_EWlhzHD9T9OjNdI/s1600-h/pasta.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyL4RS3njbtAbBbjZXiGh9rWK5odMifkFmuYeLY6JvZisvjzciJmMYlYrtctZNhnU1t8w0bu1TseJO9E-CSM2R7BbxCXKORKF2t_jrBkpH_6lBfNhQKXNtcLjSTZc_EWlhzHD9T9OjNdI/s320/pasta.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5088036983256509826" /></a><br /><br />gönül ıslak kek ister muhabbet bahanecratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-27081374671250120602007-07-09T11:00:00.000+03:002007-07-09T14:11:31.392+03:00durak durak sanat güneşiefendim, bugünkü gezimize aşağıdaki klibi izleyerek başlıyoruz. <a href="http://yaz-boz.blogspot.com/search/label/depeche+mode">depeche mode abigiller</a>in son giydirmesi <a href="http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=john+the+revelator" target="blank">john the revelator</a><br /><br />buradan buyrun.<br /><object height="350" width="425"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/weEl1IxIobU"><param name="wmode" value="transparent"><embed src="http://www.youtube.com/watch?v=VaB1psXTjS4" type="application/x-shockwave-flash" wmode="transparent" width="425" height="350"></embed></object><br /><br />sevgili gözleyicilerimiz bugünkü gezimizin bu durağında da <a href="http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=halit+kivanc">halit kıvanç</a>'ın sunuculuğunda <a href="http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=sanat+günesi">sanat güneşimiz</a> rahmetli <a href="http://yaz-boz.blogspot.com/search/label/zeki+muren">zeki müren</a>'e konuk oluyoruz.<br /><br /><object height="350" width="425"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/weEl1IxIobU"><param name="wmode" value="transparent"><embed src="http://www.youtube.com/v/weEl1IxIobU" type="application/x-shockwave-flash" wmode="transparent" width="425" height="350"></embed></object><br /><br />biz duraklarımızı gezip dururken, yelkovan da programın sonunun geldiğini bildirir olmuş. yapım ve yönetimde emeği geçen herkeşe bilfiil teşekkürlerimizi sunmayı borç bildiğimizi bildirirken küçüklere ve büyüklere selam olsun.<br /><span style="color:#ff6600;">esen kalın.</span>cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5472390961651359683.post-36329350420618672652007-07-08T22:47:00.000+03:002007-07-09T11:02:14.023+03:00070707<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEik-Z80UmcDkDgRQVFOaRKK_gYt5gSSInedj3lFWWLmYNLxRG3JyJDCEXolDIaNTLcdFXwvwtUcfXKRSMKuhCGTlExJ1MAbg0VF6ATVoeV5iQ1qN7tuhRecoaP5EgjfRJj3aix1G9bxBlA/s1600-h/Fotog%CC%86raf-05.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5084915356999624322" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; CURSOR: hand; TEXT-ALIGN: center" alt="mühür" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEik-Z80UmcDkDgRQVFOaRKK_gYt5gSSInedj3lFWWLmYNLxRG3JyJDCEXolDIaNTLcdFXwvwtUcfXKRSMKuhCGTlExJ1MAbg0VF6ATVoeV5iQ1qN7tuhRecoaP5EgjfRJj3aix1G9bxBlA/s320/Fotog%CC%86raf-05.jpg" border="1" /></a><br /><br />gün itibariyle mühürlenmiş bulunuyoruz efendim. evet.<br /><br />saygılarımla.cratohttp://www.blogger.com/profile/13431029183123985763noreply@blogger.com0